3 Temmuz 2011 Pazar

"Kozada Çocukluk"/ Arif Kadir Güler

 Sırtımı dönmüşken sana, senin de bana sırtını dönmüş olduğunu nasıl da görür gibi biliyorum. Biliyorum ki dizlerini çenene kadar çekmişsindir; karşıya bakıyorsundur bir şeyler bekler gibi. Ya da gönüllü oturmuşsundur minyatür sehpanda başını kaldırmadan, tüm uslu çocuklar gibi dersini çalışıyorsundur. Bir de her gün koltuğunda otururken yaralarına tütün basan babanın sigara içişini izliyorsundur. Çünkü baban için sigara içmek bir tedavi biçimidir aynı zamanda.


 Ne oldu da sırtını döndün bana? Acaba önce ben miydim sırtını dönen sana?

 Kozandan çıktığında kendin kadar renkli bir hayat mı bekliyordun, sen sırtını dönmüş olan! Kozan sırçadan değildi ki; niye bu erken firar. Kırılırsa kanatır mı sandın, “Çıkarsam daha özgür olurum” diye mi düşündün?

Çocuk huzurun, çocukluğunda kaçtı duymaya hazır olmadıklarınla. Yaşananlara ad koymaya muktedir değilken kirli sırlar paylaşıldı yanında. Nerede olsan çocuktun ve çocukluk bulunduğun her yerin adıydı. Mesuliyetler çağına girmeye daha yüzyıllar vardı.

 Sana ben döndüm sırtımı kabul, yüzüme bakma sakın! Bakacaksan da iyi düşün!
 Sen benim tohumum değilsin, ben senden arta kalanım. Senden arta kalan zamanın birinde bilinmeyen bir mekanda patladı, “Sona gelirim” diye değil “Başa dönerim” ümidiyle; olmadı!

 Her şeyin  daha iyi olması için senin yapabileceğin hiçbir şey yok. Tek yaptığımız boğazımıza kadar gelen pislik yığınının içinde, bataklığın o pis kokulu havasını teneffüs etmeye çalışmak. Kurtarılmış son bölge olan çocukluktan tıpkı “cennetteki yasak meyve” olayında olduğu gibi merakından uzaklaştın. Batışının son anında bile çocukluğunu özlemeyeceksin; tıpkı şu an başka bir boyuttaki cenneti özlemediğin gibi. Etinle, canınla yaşadığın çocukluktan ruhunla sürgün edildiğin bir başka dünyaya geçtin. Çocukluğundan gelirken, geri dönüşü hiç düşünmediğin için geçtiğin yollarda geri dönüşüne yardımcı olacak izler de bırakmadın. Tek yolun kaldı artık: Sadece ruhunla yaşamak; içindeyken hiçbir şeyin kokusunu duyamadığın, rengini seçemediğin, mesafeleri tayin etme yeteneğinden yoksun olduğun, gerçekten hiç kimseye yakın olamayacağın, sahtenin sahiciliğine kendini ikna edeceğin, mecburiyetlerine lanet edeceğin bir kuyu meskenin olacak.

 Karıncanın kendi kütlesinin onlarca katı olan bir yiyecek kırıntısını taşıma mücadelesini takdir edebilirsin elbette. Takdir edeceklerin yalnızca hayvanlardır. Karşındakinin samimiyetle kendini anlatma çabasının altında “Nasıl bir ikiyüzlülük, nasıl bir çıkar hesabı var” diye düşündüğünden; sırf insanların bu çift taraflı, hileli yanlarından dolayı hiç kimseye saygı duyamayacaksın.


Çocukluğuna geri dönemeyeceğin için ceninleşmeyi deneyeceksin. Ceninleşmek için yollara lüzum yok çünkü. Kendi içine kapanman yeterli. Ruhunun kendi içindeki devinimine müdahale etmemek için neredeyse taş kesileceksin. Geleceği yaratma kudretini ellerinden kaçırmış medeniyetler gibi geçmişinle taşlaşacaksın. Taşlaşmış olanlar ufalanmaya başlamışsa ceninleşme başlamış demektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder